10 Şubat 2013 Pazar

Bana inat...

Başı boş yalnızlığıma kavuşmak çok da zor değil. Beraber olduğum genç kadının, bir Meksika gezisine gideceği zaman uçağının düşebileceğini hayal edebilecek kadar acımasız hayalim ki mutlu bitemezmiş gibi hiç bir sevgim. Bedavaya verdiğim kalbim değersizdi sanki benim için. Aldı avuçlarının içine çıplak vücudumu. Karanlık gecelerimizin ani yükselişlerindeydi tek süpriz. Bir de bendim ona süpriz. Ah! Nasıl inanabilirim ki aşık olabileceğime. Yalnız ben, hızını alamayan kalbimin titremesini gözlerimde görebiliyor diye ürkek ürkek uzanırken soğuk iğne yağmurlarının arasından karamel tadındaki sevgilime. Tehlikeli hayaller neden bırakmazlar ki peşimi? Acırım gözlerime bakarak akan yaşlara. Ulaşır mı elim duvarlara? Tutabilir miyim? Ki bu alışılmış yalnızlığın afyonu bırakır mı peşimi bu gece? Varsam keşke sana yine, düşünmeden, kafatasımın üzerinde dikiş diken yağmura açsam göğsümü. Gece rüyamda gördüm seni ilk defa, intahâr ettin ben sadece düşüşünü izleyebildim. Uyandım, uyandın. Sordun meraklı gözlerinle. Yeniden doğdun sandım. Hep doğ her sabah. Hep doğ, her gözümü açtığımda. Ne kadar öldürsem de seni rüyalarımda. Bana inat. . .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder