Ne Filistin’de, ne Kuzey Afrika
ülkelerinde, ne Suriye’de, ne İstanbul’da, ne Sao Paula’da, ne Kiev’de, ne
Çin’de, ne Kuzey Kore’de, ne de İran’daydım. Fransa’da orta çağ kaldırımlarında
yürüyordum. Kışın en soğuk aylarında arabanın içerisinde beş bira içmeden
uyuyamıyordum. Aklımda ne soğuk vardı ne de içtiğim alkoller... Sadece saydığım
tüm ülkelerde bir kadın olup onlarla beraber ölmek istiyordum. Bu ne kendi
egom, ne de kendi özgürlüğüm içindi. Hepsi sadece onlarla beraber ölme arzumdan
doğuyordu. Çünkü yalnızdım. Çünkü yalnız ölmediklerini hissettirmek istiyordum.
Ama ne ülkü ülke gezecek param, ne de gücüm vardı. Tek yapabildiğim yazmaktı.
Tüm şehirlerde onlarca yüzlerce insan ölüyordu. İran’da beş ay içerisinde idam
edilenlerin sayısı üç yüzü geçmiş, Kiev’de arkadaşlarım özgürlüklerini arayan
yoldaşlarının ölümlerini görmüştü. Boyun eğen tüm insanlar, Hindistan’da saatin
gece yarısına daha da çok yaklaştığı vakitte on bir, on iki yaşında bir kız
çocuğunun müşteriler için dans etmesine şaşırmıyordu. Buna tüm dünya
seyirciydi, Avrupa dahil. O kız çocuğu akşam oyuncakları ile oynayabilsin diye
çırılçıplak dans etmeye hazırdım. Ne yobazlaşmış gözlerin, ne de yaptığıma
şaşıracak insanların söyleyecekleri tek kelimeyi duymak istemiyordum.
Tüm o doğruluk ve erdem satıcıları;
düşün, tüm uçurumlardan, tüm dünyayı dakikalar içerisinde geçen uçaklarınızdan,
düşün, en ufak güneş ışığının bile varamadığı karanlık girdaplara, orada ne
bulutlardan gelen serin bir rüzgar ne de sahilde sarıldığınız riyakar
dostlarınız var, düşün, ejderhaların nefesinden çıkan alevde yanan ruhunuzun
kavrulduğunu, eksi kırkta içine gömülen siklerinizi hamam böceklerinin kemirdiği
görün, düşün, kamçılanan ruhunuzun boşlukta kaybolduğunu, sesinizin uzayı delen
acısını duyuyorum diye haykıran çocuğun gözlerinde görün. Duyuyorum, duyuyorum,
acının boşlukta yankılandığını duyabiliyorum. Aşkın olduğu yerde cehennemden
bahsediyorum. Şuçluyorum! tüm o modern diye adlandırdığınız düş hırsızı
objelerinizi, suçluyorum! Sokaklarda, on yaşında çocukluğundan vurulmuş
meleklere umut bırakmadığınız için. Sizler, ey yüzünü toprağa çevirecek
cesareti olmayan, aynasız bedenler, düşün! sizi bekleyen cehennem çiçeklerine
kanın, zehirlenen tırnaklarınızın, çürümüş dillerinize yapıştığını hissedin,
lanetlenmiş tüm büyücülerin kadın olmadığını kendi göz bebeklerinizde görün. Artık
ölümün yetmeyeceğini, artık cehennemin yetmeceğini, artık varlığınızın yok olamasının
yetmeceğini bilin. Vakti geldiğinde ineceksiniz, uzaklaşarak küçülerek...
Zamanın yavaşça sizi sildiğini ve tarihte hafif hafif unutulduğunuzu saniye
saniye, kırılan camların tekrar kırıldığını bile bile düşeceksiniz yokluğun en
derin noktasına. Sonsuzluğun göbeğinde eriyip gideceksiniz. Ben ve benim
gibiler çoktan yorulmuş olacak, ama gelecek daha çocuk olacak.