6 Ocak 2013 Pazar

Yüzüm yalnızlığım benim. . .

Yüzleşme zamanımı beynimde oynadığım oyunlarla erteledim ve yüzleştiğimi sandım hâlâ. Benden başka kim bilebilir ki yalnızlığımı. Yalnızlığımı gömdüğüm kelimelere muhtacım her gün ki onlar benim. Cümlelerimde ki sesim ve kimin umurundaki yalnızlığım. Rock and Roll yaşamların en dibi olabilirdi sadece evim ve sadece bir eşya olmak yeni doğumlara muhtaç olmadan yinede kırılmamak için yapışmak en yeşil tutkunun cıvıklığında. Yüzüm yalnızlığım benim beynim ise bir yalan makinesi kendine. 

Patlama Sonrası

       Top fırlatıldı. Hızlı bir dönüş. Masadaki herkes topa bakıyor çok geçmedi top yavaşladı ve sıfıra doğru yöneldi ve sekti. Yerdeki bahislerin toplamı 500 eurodan fazlaydı. Burası ne kadar küçük bir kumarhane olsa da heyecan büyüktü. Sıfırı geçen top on beşten sekti dört geliyordu hemen yanında yirmi bir vardı ve on euro yatırmıştım. Hızının son esintisi dördü geçip yirmi bire gelmesini sağladı. Evet beklediğim kazanç gelmişti. 350 euro kazanmıştım bu kazandığım en yüksek miktardı. Harika bir duyguydu kazanmak. Paranın bir kısmını keş diğer kısmını renk olarak aldım. Adrenalinim yüksekti. Enerjimi yanımda duran kız arkadaşım alacaktı bu gece çünkü yatak heyecanımızı katlayıp tekrar öldürecek olan sevişmekti.Gece yükseklerde ilerliyordu neredeyse 500 euro parayla ve elimde kız arkadaşımın eliyle kumarhaneden çıkarken yüzümüz gülüyordu. Espiriler patlatılıyor. Bir kaç kadeh daha viski içmek için üst kattaki bara geçtik ve sonrasın da zirveye ulaşmak isteyen bedenlerimiz birbirine kavuştu.Yorucu bir gündü sırtını döndü ve uyumaya başladı. Esmer teni geniş omuzlarından beline kadar güzeldi sırtı. siyah saçları ise yastığının üzerinde. Yatak soğudukça uykum kaçmaya başladı. Masanın üzerinde duran paraya baktım. Solda balkondan denize baktım. Duruyordu para yerinde, durgundu deniz bu gece ve dev dalgalardan sonra neydi bu dinginlik. Bir ironi miydi? Yoksa muhteşem duygular hissettiren zafer ve onun susmaz çığlıkları bu kadar mıydı? Peki şimdi ne olacaktı? Neden her oyuna başladığım anda ki heyecanımı ve tutkumu yaşatamıyorum? Neden bunların hepsi boşalma anına kadar ki zaman dilimiyle aynı tatta sonrası neden hep bir boşluk?

3 Ocak 2013 Perşembe

KADINIM

Bir çok kadını belkide sadece gözlerinde hüzün var diye sevdim. Kızım kelimesini sevdim. Babacan biri değilimdir aslında. Toprağın kokusunu severim yağmurun iğri iğri düştüğü ormanda. Nehir kenarında uzanan uzun göknar ağaçlarının sıska halleri arasında bir kadının elleri ellerimde. Bir kadını alıp gitmek kadar temizdi yeşil. Teni gibi. Saçlarındaki rüzgar esintisi kaçmasın.

yüzlerimiz

Hiç bir zaman büyümeyeceğiz. Sadece dönemlik rollerimizi ne kadar iyi oynarsak o kadar büyük görüneceğiz ve rollerimize öylesine çok bağlanmışız, sonunda kim olduğumuzu unutmuşuz.Çocuk olmayı unutmuşsak eğer. Saf suyun acı tadı gibidir artık yaşam. Masumiyet sınırlarımız rolümüzün rengi kadar vicdanımız ise anneden aldığımızdır. Hayatın farklı yerlerinde farklı yaşamlarını yaşayan insanların birbirine olan etkilerinin farkına varmaları imkansızdır. Kimse düşünmez evden erken çıkarsa hayat nasıl devam edecek geç çıkarsa nasıl. Ve etkisi az olsa da özüne kimine yol çizer bir otoban uzunluğunda. Oynadığımız rollerin etkisini görürüz azıcıkta olsa toplumda yahut çevremizde. İyi ve kötü kavramlarını ahlak kurallarında birleştirirsek eğer. İyi rol oynamak etkisi etkilediği zaman insanı. Yeni bir oyuncu katılır iyiler kervanına. Toplumun sosyal yaşamında karşısındaki kişiye karşı oynadığı rol tek değildir. Yüzleştiği insana vermek istediği rolü sunar. Ve bu sürekli böyledir. Sahi ben şimdi kimim?

1 Ocak 2013 Salı

Geceden Islıklar

Bir hikayem var. Bir yaşamım var. En güzel zamanlarım ve en çirkin zamanlarımın geçtiği yerler var. Yaşadığım duyguların ve tanığım riyakar insanların bıraktığı izler var; yüzleşmekten kaçtığım, öldürmeyip güçlendiren ve beni bana bırakan. Hangi sahnede hangi rolü oynayacağımı öğreten anılarım var.

Gençliğimin tam ortasındayım. Muhteşem sayılabilecek insanların olduğu bir ailem var. Bu beni yavaşlatıyor. Bu sınırlarımı şekillendirmeye zorluyor. Kararsızlığını yaşadığım ve adımlarımı atmakta tereddütler yaşamama sebep olan tek şey sevgi kavramıdır. Tüm olasılıkları düşünüp, yapacağım hamlelerin kimi etkileyip kimi etkilemeyeceğine, kimin umurumda, kimin umurumda olmadığını planladığım zamanlarda aklıma olasılık oyunları geliyor. Ve her seferinde ev sahibinin kazandığını hatırlıyorum.

Kafamda tehlikeli oyunları oynuyorum. Peş şişeden suyu kafaya dikerek içerken içinde böceklerin yüzdüğünü hayal ediyorum. Bir an beş kişinin arasına dalıp yerde yatanı kurtarmayı hayal ediyorum tüm bu iğrenç insanlara rağmen bir hamle yapmak istiyormuşcasına. Yahut karanlık bir gecede karanlık bir oda da bir kızla sevişmek geliyor aklıma, tehlike bunun bilinçaltımda olabilir, olmaya da bilir ama o kız bana soğuk bıçağı batırması kadar soğuk değil o karanlıklar.

Kısıtlanmış düşüncelerimizde hayal gücümüze ulaşamamaktan yakınırım çoğu zaman. Sanata olan ilgim onu araştırmam ile aynı seviyede olmasa da. Sanat, estetiğe olan düşkünlüğümü artırdı. Ve bir deli gibi alacağım her şeyin birbirine olan dokunuşlarının estetikliğine bakan gözlerim her olaydan pay almaya başladı kendine. Sokakta olan her şey; bir kediden, çiçek satan çocuğa, bardaki kızdan, restorandaki garsona, hırsızdan devlet adamına, tek katlı gece kondular dan lüks apartmanlara kadar her şey ama her şey benim yaratıcılığıma birer etkiydi. Deniz ve martılar gibi. Gece, mezarlar ve kargalar gibi. Ölüler ve bebekler gibi. Aşk ve yalnızlık gibi. Merhaba ve hoşçakal gibi.