8 Kasım 2013 Cuma

bir hayat kadını


                ‘’Benim adım Sonia, senin ismin ne? Nereden geliyorsun?’’ dedi her an üzerime atlayacakmış gibi yanı başımda otururken. Şikayetçi değildim ama nasıl davranacağımı da bilmiyordum. Tam bir çömez gibiydi hareketlerim. ‘’ Ben, bu gece tek kullanımlık ama nadir bulunan birisiyim senin için. Akdenizliyim. Sen nerelisin?’’ ‘’ İtalyanım.’’ Dedi. İlk defa bir sitriptizci kadınla konuşuyordum ve heyecanımdan terlemeye başlamıştım. Böyle bir fırsatı kaçıramazdım. Evet evet, elimden gelenin en iyisini yapmalıydım ve hakkında öğrenebileceğim her şeyi öğrenmeliydim çünkü bu kadını hayatım boyunca unutmayacaktım. Onu daha çok tanımak istiyordum, narin vücudunu keşfetmek yaşadıklarından dâha değersizdi şüphesiz. Ve onu yazmak muhteşem olacaktı benim gibi biri için çünkü tamamiyle gerçek ve çıplak bir ruh keşfedebilirdim. ‘’Odaya geçmek ister misin? Henüz yirmi dört yaşındayım yaşlanmadan önce sana güzel hatıralar bırakabilirim, ne dersin?’’ İtalyan aksanı ile konuştuğu ingilizcesi hoşuma gitmişti. Ve tüm yüz hatlarını yüzüme kazımak istedim. Sonia gerçek adı değildi muhtemelen zaten gerçek ismini söylemesini de bekleyemezdim. Ortam karanlığa pek yakındı ama yine de onu tamamiyle görebileceğim kadar renkliydi ışıklar. Üst dişlerinin birinde parlak bir taş vardı. Kumral teni neredeyse pürüzsüzdü. Burnu sivri gözleri büyüktü, büyük bir bilye gibi. En sevdiği renk maviydi. Sanki gökyüzüne kaçmak istermiş gibi. Benimle ilgileniyordu zaten ilgilenmekte zorundaydı ve daha da yaklaştıkça ateşim yükseliyordu. Zamanı yavaşlatmak için elimden geleni yapıyordum. Bacağını bacağımın üzerine attı, elleriyle boynumu doladı. Kendimi geri çekmeliydim, bu çok hızlıydı. Zamana ihtiyacım vardı onu daha fazla keşfedebilmek için. Yavaş yavaş tırmanıyordu vücuduma. Konuşmaları hep kulağımı okşuyor gibiydi. İnsan etinin iletkenliğini bu kadında bolca hissediyordum. Hava gittikçe ısınıyordu. Konuşmak ve sorular sormak istiyordum ama beynime giden kan azalmış gibi düşünemiyordum. Bir anda ağzımda fırladı verdi.

                ‘’Sevgilin var mı?’’ şaşırdı ve duraksadı bir an için.

                ‘’Ayrıldık.’’ Dedi merhaba der gibi.

                ‘’Neden?’’

                ‘’İşim yüzünden. Benimle odaya gelmek istemiyor musun?’’

                ‘’O da kötü bir erkek miydi?’’

                ‘’Senin gibi.’’dedi ve az da olsa ciddi konuşmaya başlamıştı. Sorduklarımdan rahatsızda olmuştu belki, belki hoşuna da gitmişti. Bilemiyorum.

                ‘’Ellerin çok güzel. En çok ne seversin?’’
                ‘’Çocukları...’’ dedi ve en masum bakışını yakaladım. Konuştukça vücudumdan yavaşça iniyor ve ısınıyordu sohbetimiz. En masum varlıktı çocuk ve bu gece bir günahkarın dilindeydi. Ve en az çocuk sahibi orospular kadar anne olmak istiyordu bir zamanlar. Belki. Sanıyorum ki hâlâ belki. Karanlığa renk katmaya çalışan, yerin altına inşa edilmiş ve renkli merdivenlerle yerin dibine inen yolda bir mola noktası gibiydi. Bu mekan bu gece bu kadın için bitmeliydi ve ağaçların köklerine hapsolmalıydı.
                ‘’Patronum bakıyor, daha fazla duramam üzgünüm.’’dedi usulca. Tasmasından hafif şok yemiş gibi yüzü asıldı bir an için. Yanımdan kalkmadan önce teşekkür etti ve yanağımdan öptü. Tekrar oraya gitmemi istedi. Ben ise onu yaşatacağımı söyledim sadece, bir daha oraya asla gitmedim. Zaten buralarda kalıcı da değildim.

                Şimdi renkli yapraklı defterimin pembe sayfası üzerinde akan nehrimin mavi tonu ne Sonia’nın yaşamı kadar pembe ne de hayalleri kadar mavi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder