25 Mart 2014 Salı

Daha fazla gülemiyorum 2


Ne Filistin’de, ne Kuzey Afrika ülkelerinde, ne Suriye’de, ne İstanbul’da, ne Sao Paula’da, ne Kiev’de, ne Çin’de, ne Kuzey Kore’de, ne de İran’daydım. Fransa’da orta çağ kaldırımlarında yürüyordum. Kışın en soğuk aylarında arabanın içerisinde beş bira içmeden uyuyamıyordum. Aklımda ne soğuk vardı ne de içtiğim alkoller... Sadece saydığım tüm ülkelerde bir kadın olup onlarla beraber ölmek istiyordum. Bu ne kendi egom, ne de kendi özgürlüğüm içindi. Hepsi sadece onlarla beraber ölme arzumdan doğuyordu. Çünkü yalnızdım. Çünkü yalnız ölmediklerini hissettirmek istiyordum. Ama ne ülkü ülke gezecek param, ne de gücüm vardı. Tek yapabildiğim yazmaktı. Tüm şehirlerde onlarca yüzlerce insan ölüyordu. İran’da beş ay içerisinde idam edilenlerin sayısı üç yüzü geçmiş, Kiev’de arkadaşlarım özgürlüklerini arayan yoldaşlarının ölümlerini görmüştü. Boyun eğen tüm insanlar, Hindistan’da saatin gece yarısına daha da çok yaklaştığı vakitte on bir, on iki yaşında bir kız çocuğunun müşteriler için dans etmesine şaşırmıyordu. Buna tüm dünya seyirciydi, Avrupa dahil. O kız çocuğu akşam oyuncakları ile oynayabilsin diye çırılçıplak dans etmeye hazırdım. Ne yobazlaşmış gözlerin, ne de yaptığıma şaşıracak insanların söyleyecekleri tek kelimeyi duymak istemiyordum.


Tüm o doğruluk ve erdem satıcıları; düşün, tüm uçurumlardan, tüm dünyayı dakikalar içerisinde geçen uçaklarınızdan, düşün, en ufak güneş ışığının bile varamadığı karanlık girdaplara, orada ne bulutlardan gelen serin bir rüzgar ne de sahilde sarıldığınız riyakar dostlarınız var, düşün, ejderhaların nefesinden çıkan alevde yanan ruhunuzun kavrulduğunu, eksi kırkta içine gömülen siklerinizi hamam böceklerinin kemirdiği görün, düşün, kamçılanan ruhunuzun boşlukta kaybolduğunu, sesinizin uzayı delen acısını duyuyorum diye haykıran çocuğun gözlerinde görün. Duyuyorum, duyuyorum, acının boşlukta yankılandığını duyabiliyorum. Aşkın olduğu yerde cehennemden bahsediyorum. Şuçluyorum! tüm o modern diye adlandırdığınız düş hırsızı objelerinizi, suçluyorum! Sokaklarda, on yaşında çocukluğundan vurulmuş meleklere umut bırakmadığınız için. Sizler, ey yüzünü toprağa çevirecek cesareti olmayan, aynasız bedenler, düşün! sizi bekleyen cehennem çiçeklerine kanın, zehirlenen tırnaklarınızın, çürümüş dillerinize yapıştığını hissedin, lanetlenmiş tüm büyücülerin kadın olmadığını kendi göz bebeklerinizde görün. Artık ölümün yetmeyeceğini, artık cehennemin yetmeceğini, artık varlığınızın yok olamasının yetmeceğini bilin. Vakti geldiğinde ineceksiniz, uzaklaşarak küçülerek... Zamanın yavaşça sizi sildiğini ve tarihte hafif hafif unutulduğunuzu saniye saniye, kırılan camların tekrar kırıldığını bile bile düşeceksiniz yokluğun en derin noktasına. Sonsuzluğun göbeğinde eriyip gideceksiniz. Ben ve benim gibiler çoktan yorulmuş olacak, ama gelecek daha çocuk olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder