15 Aralık 2013 Pazar

bir parça daha

Bir kadın en çok ne ister? Bunu bilemeyecek kadar yabancıyım? Ama öyle sanıyorum ki bunu hiç bir zaman öğrenemeyeceğim. Sorun sayıda değildi, kadındaydı. Anlaşılmaz çözümsüzlük ve ulaşılamamazlık ile dolu. Ama bir insan ne ister onu biliyordum: Mutluluk ve güvenmek tüm insanların ortak noktasıdır. Ama aynı zamanda en çok korktukları şeydir. Ve şüphe duymaya başladıysa eğer sonu ya sonsuz bir güven yada derin bir acıdan ibaret oluyordu ve hala bir çoğu sırf bu yüzden geceleri uyumakta zorlanıyordu. Bir kadına ulaşmak çok zordur. Muma elini uzattığında hissedersin ateşi. Aşkı ise bir kadının gözlerine bakarken. Sevişmek sözler vermektir sevdiğine, konuşmak çoğu zaman yalan söylemektir. Susmak anlamak, izlemek ise bir kadını doyasıya, sevgi ve arzuyla, sabır ve merakla saatlerce süren o havalanan bir kelebeği takip eder gibi tutkuyla bağlanmaktır.

                ‘’Gözlerimi inceliyorsun hâlâ demi?’’ diye sorunca aklıma ancak toparlayabildim.
                ‘’Evet, kahvenin tüm tonları var gibi. Çözülmeyi bekleyen bir bilmece gibi.’’
                ‘’Abartıyorsun.’’
                ‘’Abartılacak kadar absürt değilsin sadece sahte olabilecek kadar gerçeksin ve ben gözlerimi kaçırmak istemiyorum senden.’’
Ona henüz aşık değildim zaten aşık olmakta istemiyordum sadece bu yolda ilerlemek beni mutlu ediyordu uzun zaman sonra. Çünkü aşık olursam eğer tüm o başlangıçta ki hislerin kaybolmasından endişe ediyordum. Ama elimizden kayıp giderken hissederiz aşkı en çok. Parmaklarımızdan damlayan son su gibi.
                Karşıya geçmek için vapura bindik ve yolculuk boyunca denizi ve serin rüzgarı bolca hissettik. Neredeyse hiç konuşmadık. İzmir'i delmiş o büyük körfez kalbimdeki yarığı andırıyordu ama buna rağmen denizi seviyordum. Deniz insanlarını bilirsiniz yada hiç  bir zaman bilemezsiniz. Onlar deniz olmadan yaşayamayacaklarını bilirler. Çoğu zaman düşlerle yaşarlar; kimi gitarını tıngırdatır denizin yanı başında, kimi sadece balık tutmak için açılır ama aslında sadece denizin kalbine yolculuk yapmak istemiştir, kimi ise dalga kıranlara çıkıp saatlerce denizi ve martıları izler. Tüm o dingin, yaşamlarına öylesine tutulmuşlardır ki kimseler koparamaz onları denizden. Onlar denizin tüm fırtınalarını yaşamış, geceyi bekleyen dev dalgalarda alabora olmuştur gözleri. Erken gelen rüzgarı en iyi onlar tanır. Bilirler ki, o geceler çığlık ve gözyaşı geceleridir. Tüm korkularına rağmen sabahın ilk ışıklarıyla denizin kalbine sonsuz güvenle açılırlar. Kimi zaman belki de çoğu zaman deniz; nişanlılarını, özlem dolu gözleri, babalarına kavuşmayı bekleyen çocukları sunar, hava alanları gibi. Fırtınalar öldürmezler ise...
                Bir anda eski sevgilisini onu nasıl terkettiğini anlatmaya başladı. Ve gözleri doldu, kirpikleri daha fazla taşıyamadı gözyaşlarını. Bir damla burnunun yanından süzüldü dudaklarının üzerine. Rüzgarın bile gücü yetmedi gözyaşlarını silmeye. Ben ise bir kadının ağlamasına dayanamazken, ona sımsıkı sarılmamak ve göz yaşlarını öpmemek için zor tuttum kendimi ve ‘’geçti’’ diyebildim ancak. Bende çok iyi biliyorum ki, hiç bir şey  geçmiyordu. Zaman bile yeterli değildi bizler için. Acıları, anıları unutturmaya sadece kendimizi kandıra bildiğimiz kadar ‘’unuttum’’ diyebiliriz. Yüzünü denizden alıp tekrar bana çeviremedi bir süre. Korkuyordu belli ki, titriyordu elleri sanki neden böyle bir hata yaptığını der gibi ama anlatmak istemişti işte korkularını ve benimde neye bulaşacağımı görmemi istemişti sadece. Sanırım... Ne var ki artık bana güvenmesini isteyemezdim. Bunu yapamazdım onun tekrar ağlaması benim sonum olabilirdi. Kendime bu konuda sonsuz güvenim yoktu üstelik bu şehri terk etme fikri beynimde bu denli yer edinmişken. Ona sadece, onunlayken ne kadar mutlu olduğumu söylemek istiyordum. Onu mutlu etmek beni rüyalarımdan ve yalnızlığımdan da kurtaracaktı belki. Ama onu sevdiğimi, onun o güzel gözlerine bakarken söylemek sadece hayali bir düş içine girmek olurdu. Çünkü bu şehirden gitmek istiyordum. Yollara düşmek, sadece ve yalnızca içimdeki boşluğu doldurabildiğim de ona tekrar dönebilirdim. Bu yol ne kadar uzun olacaktı, neler yaşayıp neler görecektim ve sonunda neler hissedecektim bilmiyordum. Ama tüm bu bilmediklerime derin bir açlık duyuyordum. Ve bugün fırtına dolu yakınlaşma, onca bekleyişten sonra, onca korkudan sonra, Yasemin için yanmaya başlarken, onu düşünmeden hâlâ beceremediğim gece siğaraları beni sarıp sarmalayacak, boğazımda kalın bir halka oluşturacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder