26 Aralık 2013 Perşembe

Kumarhane Saatleri

                  

                  Yine deniz kenarından kumarhaneye doğru yürüyordu. Kapıdan tüm girenler gibi biraz ümit bir parça da yalnızlık vardı Bay Yabancı’da. Yavaşça ilerliyordu, büyük bir soğuk kanlılığa sahip gibi, görenler büyük bir kumarbaza benziyor diye düşünüyorlardı. Aynı zamanda çok ta şıktı. Her zaman temizdi de Bay Yabancı. Salonun önünde durdu, gelişi güzel insanlara bir baktı iki adımlık merdivenlerden inmeden önce. Her şey o kadar ışıltılı ve gösterişliydi ki her zaman ki çekiciliği üzerindeydi kumarhanenin. Ve Bay Yabancı hemen oynamak istiyordu. Aslında kendini hiç iyi hissetmiyordu son zamanlarda çünkü tatminsiz bir varlığı vardı ve umutsuzluğunun umudunu rulete bağlamıştı. Bu ailesine olan en büyük saygısızlığıydı. Onlar, harika insanlardı dürüst ve iyi kalplilerdi. Bay Yabancı da kötü biri değildi. Sadece kaybolmuştu ve kendini bulmakta zorlanıyordu. Normal olan insanlar mıydı? Yoksa Bay Yabacı mıydı? Kendisi de karar verememişti henüz.

                Kırmızı 12, 14, 18, 26, 0 ile beraber 3  ve 16 ile beraber 17 oynamak için seçtiği hep ilk rakamlardı. Oyundan çok insanları da izliyordu ve onlara değer veriyordu Bay Yabancı. İnsanların şanslarını çalmak istermiş gibi onların oynadığı numaralara oda oynuyordu. O bir şans hırsızıydı. Üstelik masaya yeni gelen insanların şansına güveniyordu. 16 ile beraber  17, ellili yaşlarında Kıbrıslı bir adamın sürekli oynadığı  rakamdı. 0 ile beraber 3, ise çekilmez olan varlığı ile insanlara sürekli çatan ve sürekli konuşan sarışın otuzlu yaşlarında bir kadına aitti. 12, kırklı yaşlarında bir adamın kendi yaptığı trafik kazasının sonucunda on iki yaşında ki kızının ölümüne sebep olan bir adama aitti. 26, Güney Amerikalı seksi bir kadına aitti, kadın yirmi altı yaşındaydı. 18, bir Japon'un o anda bulunduğu on sekizinci yabancı ülkede olmasından dolayı tercihiydi Her rakamın bir hikayesi vardı onda çünkü oyundan çok oyuncuları oynuyordu. 14, kendi doğum günüydü Bay Yabancının.  Rakamların değeri oyuncuların hislerinin kuvvetleriyle beraberdi. Öylece sadece rakam değildi hiçbiri, anlamları vardı her birinin.

                İkinci on ikilik kısma yirmi avro yatırdı masaya gelir gelmez. Çok fazla otuzlu rakam geldiği ve bunlardan sonra küçük bir rakam geleceğini düşünüyordu oysa her ufak numaranın yanında bir büyük rakam vardı. Top her zaman ki havasında boynu hafif büyük dönüyordu. Adımları düzenliydi, hatasızdı ve beyaz bir tavşan kaşar kıvraktı. Yavaşladı ve ancak o hızıyla bir iki tur daha dönebildi. Kırmızı 1’e geldi. Kaybederek başlamıştı. Oynamaya devam etti. Evi kadar sevebilirdi kumarhaneyi, ama sevilmiyordu. Hiç mutlu etmiyordu kumarhane ve içi kaybedişlerle dolmuş, dolmuş, yerle bir olmuştu gözler. Doğan her bebek bu kumarhaneye gelmiş. Koşmuş sonra, sonunda kaybedene bir gram kanı kalmayana kadar emmiş kumarhane canavarı. Bay Yabancı bu konuda oldukça cömert davranmıştı hep ve gecenin sonunda kalan beş avrosunu da oynayacaktı. Bir kaç el insanları izlemeye devam etti. Onların ellerini, gözlerini, oturuşlarını takip ediyordu. Saf bir alışkanlıkla şanslı birini bulmaya çalışıyordu tüm dikkati ile... Etraf soluktu. Lal rengine bürünmüştü şansı ve onu bir daha göremeyeceğini düşüyordu.

                Bir ses döndü ve arkasını döndü. Şaşkına dönmüştü ve karşında ki insana saygısızlık etmemek için gülümsemeye çalıştı ama durumu kavrayamıyordu. Serin bir rüzgar kulağının arkasından esip geçmişti sanki. Tekerlekli sandalyesini genç kızının kullandığı yaşı seksene dayanmış yaşlı bir kadın yanaştı yanına ve kırışık bembeyaz elleriyle cüzdanından bir yüzlük çıkartıp renk ve beşlik istedi acele eder bir tavırda. İngilizcesi çok iyiydi. Bir süre kadından gözünü alamadı Bay Yabancı. Sönük gözleri o kadar güzeldi ki gençliğini hayal etmek zor değildi. Koyu maviydi gözleri. Gençliğini hayal etmekten kendini alıkoyamadı Bay Yabancı. Masmavi okyanus bulutları gözleri, sarı saçları ve bembeyaz teniyle olabildiğine duru bir resim çizmişti kafasında.

                ‘’34 numara!’’ dedi kurpiyer, yaşlı bayan kazanmıştı ve Bay Yabancıyı uykudan uyandırmıştı Yaşlı Bayan’ın sevinci. Kahkahası masadaki herkesi kendine düşman edebilirdi. O kadar kuvvetliydi ki kahkahası tekrar ayağa kalkıp yürüyebileceğini düşünmüştü kurpiyer. O bile şaşkındı ve sadece üç yüz elli avro kazanmıştı. Titreyen elleriyle elindeki çipleri zar zor tutuyordu, kızının toplamasına yardımcı olmasına da izin vermiyordu. Ayakları da tutmadığından yalnız kaldığı ve neredeyse tüm zamanını tek başına geçirdiği odasına daha geç gidebilecekti. Onu asıl mutlu eden şey buydu. Eskiden uzun boylu güçlü bir kocası vardı, onunla büyük bir aşk yaşamış ve evlenmişti. Bir kızı ve bir oğlu olmuştu öylesine mutluydu ki Yaşlı Bayan bir gün o günlerin biteceğini düşünmek çok zoruna gidiyordu o zamanlar. Kocası öldükten sonra sanki kadının mutluluğu da ölmüştü. Şimdi kızının yanında ölümü bekliyordu insanlara göre oysa o mutluluğuna tekrar kavuşacağı kocasının yanına gitmek için ölümü beklemek istemiyordu. Ölmek için şeytana yalvarıyordu geceleri. Bu zaman diliminin daha hızlı akması için kumar oynuyordu. En çok rulet oynamayı seviyordu. O dönen topa merakla bakıyordu, bu hali masadaki herkesi heyecanlandırıyordu. Bir zamanlar var olan benliğine tekrar kavuşmanın en hızlı yoluydu rulet,  dönen beyaz top kadar hızlı. Döndükçe dibe doğru ilerleyen, döndükçe kalbinin en karanlık yerlerindeki o unuttuğu mutlulukları hatırlıyor gibiydi. Bir peri gibiydi beyaz top, ona anılarını yansıtıyordu çember içerisinde. O en mesut zamanlarının gençlik yıllarını...

                Bay Yabancı da Yaşlı Bayan gibi kumarhaneyi; iğrendikleri insanlarla dolu sokaklara, evlere, barlara, parklara, tercih ediyordu. İşte en büyük ortak noktaları buydu. İkisi de tekrar var olabilmeyi umut ediyorlardı ve o günün gelmesi için zamanı ellerinden geldiğince iteliyorlardı. İki yol arasında sıkışan ağaçlar gibi tekrar orman olmayı bekliyorlardı.

                Bahisler koyulmaya başlamıştı. Bay Yabancı artık son beş çipi ile son şansını kullanmak istiyor gibi ayağı kalktı. 0 ile 3, 17, 9, 14 ve son olarak 34 sayılarına oynadı. Yaşlı kadını sevmiş olmalıydı ve onun şansına oynadı çünkü Yaşlı Bayan’ın da kendisi gibi kazanmak için büyük bir sebebi olduğunu düşünüyordu. Ve var ise son bir şans hırsızlığa dair o da o gece o saatte o anda ortaya çıkmalıydı. Aksi durum gecenin sonuna tekrar dan bir batıştı. Top fırlatıldı. Yaşlı Bayan dan başka tüm moruklar ve godomanlar ayağı kalkmıştı. Etraf oldukça kalabalıktı. Tüm numaralarda bahisler vardı, birileri mutlaka kazanacaktı. Beyaz prenses tüm numaralara göz kırparak yavaşlamaya başladı. O kadar güzel ve parlaktı ki kimse gözünü ondan alamıyordu. Bir çocuğun dizlerinde seker gibi sekmeye başlamıştı. Ve ‘’ 34 numara! ’’ dedi krupiye tekrar. Bay Yabancı ve Yaşlı Bayan dan başka kimse para yatırmamıştı 34 numaraya. Tekrar aynı numaranın gelmesini kimse tahmin etmemişti. Bay Yabancı göz ucuyla Yaşlı Bayan’a baktı ve o an göz göze geldiler. Kısa bir süreliğine de olsa var olduklarını tekrar hissetmişlerdi. Ayaküstü biraz muhabbette ettiler. Bir iki saat daha beraber oynadılar ve neredeyse parasını onun seçtiği numaralara yatırıyordu Bay Yabancı.

O gün Hristiyanların dini bayramıydı. Yüce İsa'nın doğduğu gündü. Tanrı, eğer onca umutsuz insanın doldurduğu kumarhanelere İsa’yı gönderseydi ne yapardı acaba ‘’Yüce’’ İsa? Döndürebilir miydi onca insanı tekrar yaşama? İnsanın en zayıf olduğu yerlerden biri olan kumarhanelerde sadece sayılar Tanrı gibiydi. Her kırılan umutların da biraz daha inançsızlaşıyorlardı. Buna rağmen inanmak için bir şeyler arıyorlardı. Yalnız kalmamak için. Gözleri dolmuştu Bay Yabancı’nın ve cam üzerinde yarıştırdığı yağmur damlaları kadar hızlı akmaya başladı göz yaşları çünkü yufka yüreğinin böylesini hak etmediğini düşünüyordu. Tüm o yaşadıklarının, o derin, kimselerle paylaşmadığı acı duygularının neden peşini bırakmadığını anlayamıyordu. Ailesini hatırladı bir de kimselerle konuşmaya cesareti olmadığı dedesini. Artık dayanamayacağını hissediyordu. Duyabileceği tek güç rüyalarında sevdiklerini görebilmesiydi. Evden çok uzaktaydı. Ve kış çoktan çökmüştü üzerine. Alkol alıp sarhoş oluyordu geceleri ve o küçük odasında sevdiği herkesin hayalini sığdırabiliyordu. Tekrar var olmadığını hissetmek istiyordu çünkü hiç canlı hissetmiyordu kendini. Omuzlarına binen yükten kaçamıyordu ama unutuyordu bazen. Her şey hâlâ bazen.

Öyle bir zaman dilimiydi ki; saflık ve iyilik tehlike olarak algılanıyordu her yerde. O dünyada tüm iyi kalplere şüphe aşılanmaktaydı ve korku cinayetin tek sebebiydi. Şüphe temiz kalplerde ancak kalıcı kalabilir çünkü en çok o kalpler kırılmıştır.

Yan cebinden sardığı sigaralardan bir tane çıkardı ve serin hava için dışarıya çıktı. Sessiz bir geceydi, çakmak taşının sesini birde dalga kıranlara çarpan denizin sesini duymak mümkündü. Ne içerideki bağrışmalar vardı ne de duygular sanki dünyanın dışına çıkmış gibi hissetti Bay Yabancı. Sigarasının dumanını izledi gökyüzüne doğru uzanan gri, biçimsiz... Neden geri gelmiyordu, derinleşerek uzaklaşan zamanda dökülen su, atılan tokat, kırılan vazo geri gelmiyordu ama zamanın geri doğru akması mümkün olabilir miydi? Kaybettiklerimizi geri kazanamaz mıydık? Aklından geçenler üzüntüye sürüklemişti iyice. İçeriye geri döndüğünde Yaşlı Bayan gitmek için hazırlanıyordu. Selamlaştılar ve Blackjack’e geçti. Rulette kazandığı yüz elli avro vardı cebinde kaybının yarısı bile değildi. Bir saat içerisinde yüz otuz avro kaybetti. Artık çıkması gerektiğini düşüyordu. Saatte yeteri kadar ilerlemişti ama yirmi avro ile de çıkmak istemiyordu. Ama peş parasız olarak da çıkabilirdi. Devam etmeye karar verdi. İyiliğini bir tek şeytan istiyormuş gibi. Gecenin ilerleyen sonuna iyice dalıyordu, yere paralel uçurum kenarında ilerlemek istiyordu. Bunun miktarla hiç bir alakası yoktu sadece güdüsel olarak hareket ediyordu. Yolun sonuna varıp orada oturmak istiyordu. Kaybetmek artık hiç umurunda değildi Bay Yabancının.


Krupiye'de kupa 7 vardı Bay Yabancı’da ise sinek 8 ve karo 3’lüsü vardı. Beş avro yatırmıştı ve iki katı dedikten sonra beş avro daha koydu. Ne kaybedeceğini umursamıyordu, her zaman nasıl oynuyorsa öyle oynuyordu. Sinek 7 geldi Bay Yabancı’ya ve 18 oldu. Bu fena değildi, şansı vardı ama şansı varsa. Kapalı bir kartın ne olacağını hiç bir zaman bilemeyiz, basit ve unutulmaması gereken bir kuraldı bu. Krupiyer kendine karo 6 ve maça 8 açtı, 21 olmuştu ve kazanmıştı. Bay Yabancı son on’luğunu da kaybedip çıktı. Aç ve alkolsüz günler onu bekliyordu. Kumarbazın hazin sonu hep boşluk. Hava daha çok soğumuş ve daha çok temizdi. Deniz kenarından otele doğru ilerliyordu. Ay ışığı gece vakti bile denizin dibini gösterebiliyordu. Denizde yüzmek gökyüzünde yüzmek gibiydi Bay Yabancı için çünkü o hep sırt üstü yüzerdi. Yüzerken bulutları seyretmek gibi farklı bir zevki vardı. Denize girmek istedi hemen o vakitte. Belki bir iki dereceydi deniz ve hasta olabilirdi. Ama yeteri kader kaybetmişti bu gece en azından sağlığına sahip çıkmaya karar verdi. Ama denize girip derinlere doğru yüzmek ve sonunda da soğuktan gücünü yitirip hemen orada denizin karanlık dibine doğru batıp, boğazına dolan tuzlu suyun damarlarını patlatmasını arzulaması gibi o da ölüme kucaklayabilirdi. Tıpkı yalnız gecelerinde hayal ettiği kadını gibi. Yürümeye devam etti. Anahtarını alıp odasına çıktı. Su kaynatıp çorbasını hazırladı. Son makarnasını da pişirmek istiyordu ama bunu yapmadı. Kalkıp bir müzik açtı radyodan. Şimdi çorbadan sonra derin bir uyku istiyordu. Ama ağır taşların denizleri taşırmasını istemiyordu rüyalarında. Yalnızca uyumak, uyumak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder