Yine deniz kenarından kumarhaneye
doğru yürüyordu. Kapıdan tüm girenler gibi biraz ümit bir parça da yalnızlık
vardı Bay Yabancı’da. Yavaşça ilerliyordu, büyük bir soğuk kanlılığa sahip
gibi, görenler büyük bir kumarbaza benziyor diye düşünüyorlardı. Aynı zamanda
çok ta şıktı. Her zaman temizdi de Bay Yabancı. Salonun önünde durdu, gelişi
güzel insanlara bir baktı iki adımlık merdivenlerden inmeden önce. Her şey o
kadar ışıltılı ve gösterişliydi ki her zaman ki çekiciliği üzerindeydi
kumarhanenin. Ve Bay Yabancı hemen oynamak istiyordu. Aslında kendini hiç iyi
hissetmiyordu son zamanlarda çünkü tatminsiz bir varlığı vardı ve
umutsuzluğunun umudunu rulete bağlamıştı. Bu ailesine olan en büyük
saygısızlığıydı. Onlar, harika insanlardı dürüst ve iyi kalplilerdi. Bay
Yabancı da kötü biri değildi. Sadece kaybolmuştu ve kendini bulmakta
zorlanıyordu. Normal olan insanlar mıydı? Yoksa Bay Yabacı mıydı? Kendisi de
karar verememişti henüz.
Kırmızı
12, 14, 18, 26, 0 ile beraber 3 ve 16
ile beraber 17 oynamak için seçtiği hep ilk rakamlardı. Oyundan çok insanları
da izliyordu ve onlara değer veriyordu Bay Yabancı. İnsanların şanslarını
çalmak istermiş gibi onların oynadığı numaralara oda oynuyordu. O bir şans
hırsızıydı. Üstelik masaya yeni gelen insanların şansına güveniyordu. 16 ile
beraber 17, ellili yaşlarında Kıbrıslı
bir adamın sürekli oynadığı rakamdı. 0
ile beraber 3, ise çekilmez olan varlığı ile insanlara sürekli çatan ve sürekli
konuşan sarışın otuzlu yaşlarında bir kadına aitti. 12, kırklı yaşlarında bir
adamın kendi yaptığı trafik kazasının sonucunda on iki yaşında ki kızının
ölümüne sebep olan bir adama aitti. 26, Güney Amerikalı seksi bir kadına aitti,
kadın yirmi altı yaşındaydı. 18, bir Japon'un o anda bulunduğu on sekizinci yabancı
ülkede olmasından dolayı tercihiydi Her rakamın bir hikayesi vardı onda çünkü
oyundan çok oyuncuları oynuyordu. 14, kendi doğum günüydü Bay Yabancının. Rakamların değeri oyuncuların hislerinin
kuvvetleriyle beraberdi. Öylece sadece rakam değildi hiçbiri, anlamları vardı
her birinin.
İkinci
on ikilik kısma yirmi avro yatırdı masaya gelir gelmez. Çok fazla otuzlu rakam
geldiği ve bunlardan sonra küçük bir rakam geleceğini düşünüyordu oysa her ufak
numaranın yanında bir büyük rakam vardı. Top her zaman ki havasında boynu hafif
büyük dönüyordu. Adımları düzenliydi, hatasızdı ve beyaz bir tavşan kaşar
kıvraktı. Yavaşladı ve ancak o hızıyla bir iki tur daha dönebildi. Kırmızı 1’e
geldi. Kaybederek başlamıştı. Oynamaya devam etti. Evi kadar sevebilirdi kumarhaneyi,
ama sevilmiyordu. Hiç mutlu etmiyordu kumarhane ve içi kaybedişlerle dolmuş,
dolmuş, yerle bir olmuştu gözler. Doğan her bebek bu kumarhaneye gelmiş. Koşmuş
sonra, sonunda kaybedene bir gram kanı kalmayana kadar emmiş kumarhane
canavarı. Bay Yabancı bu konuda oldukça cömert davranmıştı hep ve gecenin
sonunda kalan beş avrosunu da oynayacaktı. Bir kaç el insanları izlemeye devam
etti. Onların ellerini, gözlerini, oturuşlarını takip ediyordu. Saf bir
alışkanlıkla şanslı birini bulmaya çalışıyordu tüm dikkati ile... Etraf
soluktu. Lal rengine bürünmüştü şansı ve onu bir daha göremeyeceğini düşüyordu.
Bir
ses döndü ve arkasını döndü. Şaşkına dönmüştü ve karşında ki insana saygısızlık
etmemek için gülümsemeye çalıştı ama durumu kavrayamıyordu. Serin bir rüzgar
kulağının arkasından esip geçmişti sanki. Tekerlekli sandalyesini genç kızının
kullandığı yaşı seksene dayanmış yaşlı bir kadın yanaştı yanına ve kırışık
bembeyaz elleriyle cüzdanından bir yüzlük çıkartıp renk ve beşlik istedi acele
eder bir tavırda. İngilizcesi çok iyiydi. Bir süre kadından gözünü alamadı Bay
Yabancı. Sönük gözleri o kadar güzeldi ki gençliğini hayal etmek zor değildi.
Koyu maviydi gözleri. Gençliğini hayal etmekten kendini alıkoyamadı Bay
Yabancı. Masmavi okyanus bulutları gözleri, sarı saçları ve bembeyaz teniyle
olabildiğine duru bir resim çizmişti kafasında.
‘’34
numara!’’ dedi kurpiyer, yaşlı bayan kazanmıştı ve Bay Yabancıyı uykudan
uyandırmıştı Yaşlı Bayan’ın sevinci. Kahkahası masadaki herkesi kendine düşman
edebilirdi. O kadar kuvvetliydi ki kahkahası tekrar ayağa kalkıp
yürüyebileceğini düşünmüştü kurpiyer. O bile şaşkındı ve sadece üç yüz elli avro
kazanmıştı. Titreyen elleriyle elindeki çipleri zar zor tutuyordu, kızının
toplamasına yardımcı olmasına da izin vermiyordu. Ayakları da tutmadığından
yalnız kaldığı ve neredeyse tüm zamanını tek başına geçirdiği odasına daha geç
gidebilecekti. Onu asıl mutlu eden şey buydu. Eskiden uzun boylu güçlü bir
kocası vardı, onunla büyük bir aşk yaşamış ve evlenmişti. Bir kızı ve bir oğlu
olmuştu öylesine mutluydu ki Yaşlı Bayan bir gün o günlerin biteceğini düşünmek
çok zoruna gidiyordu o zamanlar. Kocası öldükten sonra sanki kadının mutluluğu
da ölmüştü. Şimdi kızının yanında ölümü bekliyordu insanlara göre oysa o
mutluluğuna tekrar kavuşacağı kocasının yanına gitmek için ölümü beklemek
istemiyordu. Ölmek için şeytana yalvarıyordu geceleri. Bu zaman diliminin daha
hızlı akması için kumar oynuyordu. En çok rulet oynamayı seviyordu. O dönen
topa merakla bakıyordu, bu hali masadaki herkesi heyecanlandırıyordu. Bir
zamanlar var olan benliğine tekrar kavuşmanın en hızlı yoluydu rulet, dönen beyaz top kadar hızlı. Döndükçe dibe
doğru ilerleyen, döndükçe kalbinin en karanlık yerlerindeki o unuttuğu
mutlulukları hatırlıyor gibiydi. Bir peri gibiydi beyaz top, ona anılarını
yansıtıyordu çember içerisinde. O en mesut zamanlarının gençlik yıllarını...
Bay
Yabancı da Yaşlı Bayan gibi kumarhaneyi; iğrendikleri insanlarla dolu
sokaklara, evlere, barlara, parklara, tercih ediyordu. İşte en büyük ortak noktaları
buydu. İkisi de tekrar var olabilmeyi umut ediyorlardı ve o günün gelmesi için
zamanı ellerinden geldiğince iteliyorlardı. İki yol arasında sıkışan ağaçlar
gibi tekrar orman olmayı bekliyorlardı.
Bahisler
koyulmaya başlamıştı. Bay Yabancı artık son beş çipi ile son şansını kullanmak
istiyor gibi ayağı kalktı. 0 ile 3, 17, 9, 14 ve son olarak 34 sayılarına
oynadı. Yaşlı kadını sevmiş olmalıydı ve onun şansına oynadı çünkü Yaşlı
Bayan’ın da kendisi gibi kazanmak için büyük bir sebebi olduğunu düşünüyordu.
Ve var ise son bir şans hırsızlığa dair o da o gece o saatte o anda ortaya
çıkmalıydı. Aksi durum gecenin sonuna tekrar dan bir batıştı. Top fırlatıldı.
Yaşlı Bayan dan başka tüm moruklar ve godomanlar ayağı kalkmıştı. Etraf oldukça
kalabalıktı. Tüm numaralarda bahisler vardı, birileri mutlaka kazanacaktı.
Beyaz prenses tüm numaralara göz kırparak yavaşlamaya başladı. O kadar güzel ve
parlaktı ki kimse gözünü ondan alamıyordu. Bir çocuğun dizlerinde seker gibi
sekmeye başlamıştı. Ve ‘’ 34 numara! ’’ dedi krupiye tekrar. Bay Yabancı ve
Yaşlı Bayan dan başka kimse para yatırmamıştı 34 numaraya. Tekrar aynı
numaranın gelmesini kimse tahmin etmemişti. Bay Yabancı göz ucuyla Yaşlı
Bayan’a baktı ve o an göz göze geldiler. Kısa bir süreliğine de olsa var olduklarını
tekrar hissetmişlerdi. Ayaküstü biraz muhabbette ettiler. Bir iki saat daha
beraber oynadılar ve neredeyse parasını onun seçtiği numaralara yatırıyordu Bay
Yabancı.
O gün
Hristiyanların dini bayramıydı. Yüce İsa'nın doğduğu gündü. Tanrı, eğer onca
umutsuz insanın doldurduğu kumarhanelere İsa’yı gönderseydi ne yapardı acaba
‘’Yüce’’ İsa? Döndürebilir miydi onca insanı tekrar yaşama? İnsanın en zayıf
olduğu yerlerden biri olan kumarhanelerde sadece sayılar Tanrı gibiydi. Her
kırılan umutların da biraz daha inançsızlaşıyorlardı. Buna rağmen inanmak için
bir şeyler arıyorlardı. Yalnız kalmamak için. Gözleri dolmuştu Bay Yabancı’nın
ve cam üzerinde yarıştırdığı yağmur damlaları kadar hızlı akmaya başladı göz
yaşları çünkü yufka yüreğinin böylesini hak etmediğini düşünüyordu. Tüm o
yaşadıklarının, o derin, kimselerle paylaşmadığı acı duygularının neden peşini
bırakmadığını anlayamıyordu. Ailesini hatırladı bir de kimselerle konuşmaya
cesareti olmadığı dedesini. Artık dayanamayacağını hissediyordu. Duyabileceği tek
güç rüyalarında sevdiklerini görebilmesiydi. Evden çok uzaktaydı. Ve kış çoktan
çökmüştü üzerine. Alkol alıp sarhoş oluyordu geceleri ve o küçük odasında
sevdiği herkesin hayalini sığdırabiliyordu. Tekrar var olmadığını hissetmek
istiyordu çünkü hiç canlı hissetmiyordu kendini. Omuzlarına binen yükten
kaçamıyordu ama unutuyordu bazen. Her şey hâlâ bazen.
Öyle bir zaman
dilimiydi ki; saflık ve iyilik tehlike olarak algılanıyordu her yerde. O
dünyada tüm iyi kalplere şüphe aşılanmaktaydı ve korku cinayetin tek sebebiydi.
Şüphe temiz kalplerde ancak kalıcı kalabilir çünkü en çok o kalpler kırılmıştır.
Yan cebinden sardığı
sigaralardan bir tane çıkardı ve serin hava için dışarıya çıktı. Sessiz bir
geceydi, çakmak taşının sesini birde dalga kıranlara çarpan denizin sesini
duymak mümkündü. Ne içerideki bağrışmalar vardı ne de duygular sanki dünyanın
dışına çıkmış gibi hissetti Bay Yabancı. Sigarasının dumanını izledi gökyüzüne
doğru uzanan gri, biçimsiz... Neden geri gelmiyordu, derinleşerek uzaklaşan
zamanda dökülen su, atılan tokat, kırılan vazo geri gelmiyordu ama zamanın geri
doğru akması mümkün olabilir miydi? Kaybettiklerimizi geri kazanamaz mıydık?
Aklından geçenler üzüntüye sürüklemişti iyice. İçeriye geri döndüğünde Yaşlı
Bayan gitmek için hazırlanıyordu. Selamlaştılar ve Blackjack’e geçti. Rulette
kazandığı yüz elli avro vardı cebinde kaybının yarısı bile değildi. Bir saat
içerisinde yüz otuz avro kaybetti. Artık çıkması gerektiğini düşüyordu. Saatte
yeteri kadar ilerlemişti ama yirmi avro ile de çıkmak istemiyordu. Ama peş parasız
olarak da çıkabilirdi. Devam etmeye karar verdi. İyiliğini bir tek şeytan
istiyormuş gibi. Gecenin ilerleyen sonuna iyice dalıyordu, yere paralel uçurum
kenarında ilerlemek istiyordu. Bunun miktarla hiç bir alakası yoktu sadece güdüsel
olarak hareket ediyordu. Yolun sonuna varıp orada oturmak istiyordu. Kaybetmek
artık hiç umurunda değildi Bay Yabancının.
Krupiye'de kupa
7 vardı Bay Yabancı’da ise sinek 8 ve karo 3’lüsü vardı. Beş avro yatırmıştı ve
iki katı dedikten sonra beş avro daha koydu. Ne kaybedeceğini umursamıyordu, her zaman
nasıl oynuyorsa öyle oynuyordu. Sinek 7 geldi Bay Yabancı’ya ve 18 oldu. Bu
fena değildi, şansı vardı ama şansı varsa. Kapalı bir kartın ne olacağını hiç
bir zaman bilemeyiz, basit ve unutulmaması gereken bir kuraldı bu. Krupiyer
kendine karo 6 ve maça 8 açtı, 21 olmuştu ve kazanmıştı. Bay Yabancı son
on’luğunu da kaybedip çıktı. Aç ve alkolsüz günler onu bekliyordu. Kumarbazın
hazin sonu hep boşluk. Hava daha çok soğumuş ve daha çok temizdi. Deniz
kenarından otele doğru ilerliyordu. Ay ışığı gece vakti bile denizin dibini
gösterebiliyordu. Denizde yüzmek gökyüzünde yüzmek gibiydi Bay Yabancı için
çünkü o hep sırt üstü yüzerdi. Yüzerken bulutları seyretmek gibi farklı bir
zevki vardı. Denize girmek istedi hemen o vakitte. Belki bir iki dereceydi
deniz ve hasta olabilirdi. Ama yeteri kader kaybetmişti bu gece en azından
sağlığına sahip çıkmaya karar verdi. Ama denize girip derinlere doğru yüzmek ve
sonunda da soğuktan gücünü yitirip hemen orada denizin karanlık dibine doğru
batıp, boğazına dolan tuzlu suyun damarlarını patlatmasını arzulaması gibi o da
ölüme kucaklayabilirdi. Tıpkı yalnız gecelerinde hayal ettiği kadını gibi.
Yürümeye devam etti. Anahtarını alıp odasına çıktı. Su kaynatıp çorbasını
hazırladı. Son makarnasını da pişirmek istiyordu ama bunu yapmadı. Kalkıp bir
müzik açtı radyodan. Şimdi çorbadan sonra derin bir uyku istiyordu. Ama ağır
taşların denizleri taşırmasını istemiyordu rüyalarında. Yalnızca uyumak,
uyumak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder