Yağmur
yağıyordu. Şemsiyem yoktu ve iyiden iyiye ıslanıyordum. Aldığım güller de zarar
görmeye başlamıştı. Yürümeye devam ettim. Binaların dibinden yürüyerek güllerin
daha az zarar görmesini sağlamaya çalışıyordum. Onları almamış olsaydım yağmur
da seve seve yürürdüm. Ama güllerin bir sahibi vardı. Mutsuz bir sahibi.
Kim bilir şimdi ne yapıyordu. Yanımdan ağlayarak ayrılmıştı. Onu terk ettiğimi
kabul etmesi zor olmalıydı. Ona nasıl böyle davrana bildim? Tüm suçlusu ben
olduğum ben olduğum bir gece geçiriyordu. Ama her şeyi unutturakcaktım ona. Ne
kadar pişman olduğumu, onu ne kadar çok sevdiğimi ve beni sırf güzel
hatıralarımız için affetmesini isteyecektim.
-
Onu ilk gördüğümde oturduğum yere nasıl
çakılmıştım. Gözlerimi ondan alamamıştım. Yanındaki adam ne kadar rahatsız olsa
da, o şaşkınlığıma gülümsüyordu. Bir süre sonra yanında ki adam ile tartışmaya
başlamış ve kalkıp masama gelmişti. Paris’te bir ingiliz barındaydık. İki bira
söylemiştim hemen o ise yaptığı şey için biraz utanmış biraz da
heyecanlanmıştı. Kıvırcık, özensiz uzun saçları ve açık kahverengi gözleri
ışıldıyordu. Zor başlasa da uzun süre sohbet ettik.
Kolay olmasa
da insanın kalbini akışına bırakması rahatlatıcıydı. Algılarımızın değişmesi
güzeldir. Okuyabileceğimiz bir kitap ararken onca zamandır, zaten baş ucumuzda
olduğunu fark etmemiz gibi.
Yağmur hâlâ
devam ediyordu. Yaşadıklarımızı düşünmek bana güç veriyordu. Adımlarımı
hızlandırmaya başladım. Gerçekten mutlu olmuştum bunu yapacağım için. Neredeyse
beni affedeceğinden emin gibiydim. Ya da emin olmak istiyordum. Beni affedecek
kadar büyüktü sevgisi. İnsanın bilmediği bir yere gitmesinin en güzel yanı
rahatlatıcı bir boşluk hissi olması, her an yeni bir şeyler keşfedeceği
duygusunu yaşar. Bunu biliyordum ama bildiği bir yere gitmesi, zaten
keşfettiğini ve onu yaşamak için gittiğini bilmesi dolu bir güç verir. Bildiğim
bir kadının kalbine gidiyordum daha ötesinde ne olabilirdi?
Sevdiğim ve
terk ettiğim hiç bir kadına tekrar dönmemiştim. Bunu o da biliyordu. Bana ait
tüm manyaklıklarımı biliyordu. Ve bu gece beni beklemiyordu şüphesiz. Ona
döndüğümü görünce diğer tüm kadınlardan farklı olduğunu o da görecekti.
Peki ya
affetmezse beni bir daha görmek istemezse... Tüm düşüncelerim bir yanılgıdan
ibaretse... O zaman aptallığımı nasıl affedebilirim? Eğer beni affederse, ben
de kendimi affederim ama eğer affetmezse... Eğer sırrımı saklaya bilirsem içimde
o zaman daha özgür hissedebilirim ama eğer sır saklamak zorunda kalırsam...
Eğer suçluluk duymamı engelleye bilirsem, istediğimi yapabilirim. Ama eğer
suçluluk duymamı engelleyemezsem nasıl geçiririm gecelerimi.
-
İlk akşamımız dan sonra ki her akşam görüşmeye
devam ettik. Geleceğe dair planlar yaptık; Amsterdam, Floransa, Roma, Venedik,
Prag, İstanbul, Barselona... Avrupa ve dünya turu, sanki mutluluğumuzu herkes
görsün istiyorduk. Avrupa’da bir kaç yere gittikten sonra seyahatimizi bir süre
erteledik. Önümüzde yıllar vardı ve hâlâ hayattaydık diye düşünüyorduk.
İlkbaharın en güzel günlerini beraber geçirmiştik. Sonra bir yaz günü gece
denize girip dans etmeye başlayınca ona aşık olduğumu hissetmiştim. Hayaller
kurmak, onların içinde buluşmak ve buluştuğumuz her şehir, her ülke, her deniz
bizim birer parçamıza dönüşüyordu. Ve kendimizden parçalar bırakmıştık
hayallerimizden oluşan. O bir İran prensesi, ben bir kovboyu oynuyordum.
Birbirine bu kadar uzak olan hayalleri kavuşturmak gibi imkansızı zorluyorduk.
Bazen kendimi kaybettiğimi hissediyordum. Ama onu görünce unutuyordum her şeyi.
Oturduğu
sokağa girmiştim artık. Yolun sonunda ki evde oturuyordu. Yürümeye devam ettim.
Güller yanından geçtiğim evlere çarpmaktan zarar görmeye başlamıştı. Gülün
dikeni parmağıma batmış ve bir damla kan akmıştı. Yağmur suyu alıp götürmüştü
kanı. Neredeyse varmıştım.
-
Her şey rüya da yaşanmış gibi devam ediyordu ve
benim kafamın karışmasına neden, ondan uzaklaşmama sebep olan sadece bir
hayaldi. Anlamlı ya da anlamsız ama beni uykudan uyandıran soğuk bir suyu
gibiydi. Onunla sevişirken eski sevgilimi hatırlamıştım. Bu benim affedilmez
ihanetimdi. O bilmiyordu. Nasıl söyleyebilirdim ki? Ama ben biliyordum ve bu her şey için
yeterliydi. Ve öylece görmezden gelip devam edemezdim. Tekrar karanlıkta uçmaya
devam etsem bile. Ben de bir gariplik olduğunu hemen anlamış ama ne olduğunu
bilmiyordu bu yüzden benimle daha çok ilğileniyor, daha fazla konuşuyor, daha
çok beni arzuladığı söylüyordu. Ben ise düşünebilmek için yalnız kalmak
istiyordum ve kaçıyordum. Yorucuydu ve yıpranıyorduk. Ama yüzleşiyorduk sanki
ya da kötü yönlerimizi yaşıyorduk. Sonbahar böyle geçiyordu.
Önce serinlik, sonra soğukluk ve uzaklaşmaya başlayan
ellerin tek sebebi bendim. Güneşi bulabilmek için bütün gece geziyordum, bir
sinek gibi. Gördüğüm her ışığı güneş zannedip yanıyordum. Ve bir kadın daha
ölüyordu gecemde. Ve bir sinek daha ölüyordu ruhumda ki. Kadınlar yapışıyordu
vücuduma, gitmiyorlardı. Kırıyordum her birinin kalbini güneşin doğuşuna
uçabilmek için. Gecem bitmiyordu. Bazen gözümü kapatıp sevmeye çalışıyordum ama
korkuyordum gözümü açmaya. Bazen bir anda yatağımda fark ediyordum bir kadını;
sırtı dönük,çıplak ve yüzünü döndürmeye korkuyordum. Bazen kendimi kaybettiğimi
hissediyordum ve ayılmak için rüyalar görüyordum. Güneş rüyaların ışığıydı
belki. Bitmeyen vızıltım ile öldürdüğüm kadınlardan emdiğim kanı kusuyordum
uzaklaşırken. Her şeye rağmen her ışığa konuyordum. Korkum vardı. Korkum yok
ediyordu beni ama yeniden başlıyordum hep. Görünmeyince kayboluyordum daha da
derinde. Uzun bir batıştı.
Kış
böyle çökmüştü hayatıma. Tamamen ıslanmış bir şekilde, evin önünde öylece
duruyordum. Kollarım gücünü yitirmiş, yüzüm iyice soğumuştu. Elimde tuttuğum
güller artık bir sevgiliye ait değildi. Bu güller öldürdüğüm bir sevgilinin
hatıralarına aitti. Ona şimdi çok yakındı vücudum. O ise bana şehirler boyu...
Gülleri ellimden bıraktım ve yağmurun altında yürümeye devam ettim. Daha
soğuktu yağmur ama daha hafif.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder