15 Aralık 2013 Pazar

Sinek Ruhlu Adam


                Yağmur yağıyordu. Şemsiyem yoktu ve iyiden iyiye ıslanıyordum. Aldığım güller de zarar görmeye başlamıştı. Yürümeye devam ettim. Binaların dibinden yürüyerek güllerin daha az zarar görmesini sağlamaya çalışıyordum. Onları almamış olsaydım yağmur da seve seve yürürdüm. Ama güllerin bir sahibi vardı. Mutsuz bir sahibi. Kim bilir şimdi ne yapıyordu. Yanımdan ağlayarak ayrılmıştı. Onu terk ettiğimi kabul etmesi zor olmalıydı. Ona nasıl böyle davrana bildim? Tüm suçlusu ben olduğum ben olduğum bir gece geçiriyordu. Ama her şeyi unutturakcaktım ona. Ne kadar pişman olduğumu, onu ne kadar çok sevdiğimi ve beni sırf güzel hatıralarımız için affetmesini isteyecektim.
-          Onu ilk gördüğümde oturduğum yere nasıl çakılmıştım. Gözlerimi ondan alamamıştım. Yanındaki adam ne kadar rahatsız olsa da, o şaşkınlığıma gülümsüyordu. Bir süre sonra yanında ki adam ile tartışmaya başlamış ve kalkıp masama gelmişti. Paris’te bir ingiliz barındaydık. İki bira söylemiştim hemen o ise yaptığı şey için biraz utanmış biraz da heyecanlanmıştı. Kıvırcık, özensiz uzun saçları ve açık kahverengi gözleri ışıldıyordu. Zor başlasa da uzun süre sohbet ettik.
Kolay olmasa da insanın kalbini akışına bırakması rahatlatıcıydı. Algılarımızın değişmesi güzeldir. Okuyabileceğimiz bir kitap ararken onca zamandır, zaten baş ucumuzda olduğunu fark etmemiz gibi.
Yağmur hâlâ devam ediyordu. Yaşadıklarımızı düşünmek bana güç veriyordu. Adımlarımı hızlandırmaya başladım. Gerçekten mutlu olmuştum bunu yapacağım için. Neredeyse beni affedeceğinden emin gibiydim. Ya da emin olmak istiyordum. Beni affedecek kadar büyüktü sevgisi. İnsanın bilmediği bir yere gitmesinin en güzel yanı rahatlatıcı bir boşluk hissi olması, her an yeni bir şeyler keşfedeceği duygusunu yaşar. Bunu biliyordum ama bildiği bir yere gitmesi, zaten keşfettiğini ve onu yaşamak için gittiğini bilmesi dolu bir güç verir. Bildiğim bir kadının kalbine gidiyordum daha ötesinde ne olabilirdi?
Sevdiğim ve terk ettiğim hiç bir kadına tekrar dönmemiştim. Bunu o da biliyordu. Bana ait tüm manyaklıklarımı biliyordu. Ve bu gece beni beklemiyordu şüphesiz. Ona döndüğümü görünce diğer tüm kadınlardan farklı olduğunu o da görecekti.
Peki ya affetmezse beni bir daha görmek istemezse... Tüm düşüncelerim bir yanılgıdan ibaretse... O zaman aptallığımı nasıl affedebilirim? Eğer beni affederse, ben de kendimi affederim ama eğer affetmezse... Eğer sırrımı saklaya bilirsem içimde o zaman daha özgür hissedebilirim ama eğer sır saklamak zorunda kalırsam... Eğer suçluluk duymamı engelleye bilirsem, istediğimi yapabilirim. Ama eğer suçluluk duymamı engelleyemezsem nasıl geçiririm gecelerimi.
-          İlk akşamımız dan sonra ki her akşam görüşmeye devam ettik. Geleceğe dair planlar yaptık; Amsterdam, Floransa, Roma, Venedik, Prag, İstanbul, Barselona... Avrupa ve dünya turu, sanki mutluluğumuzu herkes görsün istiyorduk. Avrupa’da bir kaç yere gittikten sonra seyahatimizi bir süre erteledik. Önümüzde yıllar vardı ve hâlâ hayattaydık diye düşünüyorduk. İlkbaharın en güzel günlerini beraber geçirmiştik. Sonra bir yaz günü gece denize girip dans etmeye başlayınca ona aşık olduğumu hissetmiştim. Hayaller kurmak, onların içinde buluşmak ve buluştuğumuz her şehir, her ülke, her deniz bizim birer parçamıza dönüşüyordu. Ve kendimizden parçalar bırakmıştık hayallerimizden oluşan. O bir İran prensesi, ben bir kovboyu oynuyordum. Birbirine bu kadar uzak olan hayalleri kavuşturmak gibi imkansızı zorluyorduk. Bazen kendimi kaybettiğimi hissediyordum. Ama onu görünce unutuyordum her şeyi.
Oturduğu sokağa girmiştim artık. Yolun sonunda ki evde oturuyordu. Yürümeye devam ettim. Güller yanından geçtiğim evlere çarpmaktan zarar görmeye başlamıştı. Gülün dikeni parmağıma batmış ve bir damla kan akmıştı. Yağmur suyu alıp götürmüştü kanı. Neredeyse varmıştım.
-          Her şey rüya da yaşanmış gibi devam ediyordu ve benim kafamın karışmasına neden, ondan uzaklaşmama sebep olan sadece bir hayaldi. Anlamlı ya da anlamsız ama beni uykudan uyandıran soğuk bir suyu gibiydi. Onunla sevişirken eski sevgilimi hatırlamıştım. Bu benim affedilmez ihanetimdi. O bilmiyordu. Nasıl söyleyebilirdim ki?  Ama ben biliyordum ve bu her şey için yeterliydi. Ve öylece görmezden gelip devam edemezdim. Tekrar karanlıkta uçmaya devam etsem bile. Ben de bir gariplik olduğunu hemen anlamış ama ne olduğunu bilmiyordu bu yüzden benimle daha çok ilğileniyor, daha fazla konuşuyor, daha çok beni arzuladığı söylüyordu. Ben ise düşünebilmek için yalnız kalmak istiyordum ve kaçıyordum. Yorucuydu ve yıpranıyorduk. Ama yüzleşiyorduk sanki ya da kötü yönlerimizi yaşıyorduk. Sonbahar böyle geçiyordu.
Önce serinlik, sonra soğukluk ve uzaklaşmaya başlayan ellerin tek sebebi bendim. Güneşi bulabilmek için bütün gece geziyordum, bir sinek gibi. Gördüğüm her ışığı güneş zannedip yanıyordum. Ve bir kadın daha ölüyordu gecemde. Ve bir sinek daha ölüyordu ruhumda ki. Kadınlar yapışıyordu vücuduma, gitmiyorlardı. Kırıyordum her birinin kalbini güneşin doğuşuna uçabilmek için. Gecem bitmiyordu. Bazen gözümü kapatıp sevmeye çalışıyordum ama korkuyordum gözümü açmaya. Bazen bir anda yatağımda fark ediyordum bir kadını; sırtı dönük,çıplak ve yüzünü döndürmeye korkuyordum. Bazen kendimi kaybettiğimi hissediyordum ve ayılmak için rüyalar görüyordum. Güneş rüyaların ışığıydı belki. Bitmeyen vızıltım ile öldürdüğüm kadınlardan emdiğim kanı kusuyordum uzaklaşırken. Her şeye rağmen her ışığa konuyordum. Korkum vardı. Korkum yok ediyordu beni ama yeniden başlıyordum hep. Görünmeyince kayboluyordum daha da derinde. Uzun bir batıştı.

                Kış böyle çökmüştü hayatıma. Tamamen ıslanmış bir şekilde, evin önünde öylece duruyordum. Kollarım gücünü yitirmiş, yüzüm iyice soğumuştu. Elimde tuttuğum güller artık bir sevgiliye ait değildi. Bu güller öldürdüğüm bir sevgilinin hatıralarına aitti. Ona şimdi çok yakındı vücudum. O ise bana şehirler boyu... Gülleri ellimden bıraktım ve yağmurun altında yürümeye devam ettim. Daha soğuktu yağmur ama daha hafif.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder